Merhabalar…
Hassa Tarihini Araştırma Komisyonu Üyesi olarak yaptığım çalışmaları Hassa Kaymakamlığı ve Hassa
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bir rapor halinde sunmuştum. Komisyonda görev alan arkadaşlardan biri vefat
ettiğinden dolayı metinde isminin geçmemesi için yeniden düzenleyerek aşağıda hemşehrilerimin takdirlerine
sunuyorum. Bunu okuyarak Hassa’da bir şeyler yapmanın ne kadar zor olduğu fikrine kapılmamanızı rica ederim.
Ben bu zorluklarla Hassalıların beni desteklememesi yüzünden karşılaştım. Hatta olayda geçen Hassalılar
tarafsız olsalardı yine benim için zorluk yoktu. Olayda rolü olan Hassalılar birilerine yalakalık yapmak için dik
duramadılar. Haksızların önünde eğildiler. Ve hatta 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara gelen partinin ilçe başkanı
dahi Hassalı düşmanı çıktı. Ben haksızlıklar karşısında dik dururken hiç bir şahsi çıkar gözetmedim. Tek düşüncem
Hassa ve Hassalıların şerefli geçmişine leke sürdürmemekti. Bunu da tamamen olmasa da kısmen başardığıma
inanıyorum. İşte şu sözü boşuna söylemiyorum: İlçemizde kendilerini göstermek için ön plana çıkanların
çaplarına bakarak kendimizi küçümsemeyelim.
Hassalıların birlik olmaları dileklerimle..
Ali COŞKUNER
KAYMAKAMLIK MAKAMINA
HASSA
ÇALIŞMA RAPORUDUR
HASSA İLE İLGİLİ ARAŞTIRMA ÇALIŞMALARIM
Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümünde lisans eğitimimi yaparken Hassa ve çevresiyle ilgili kaynak taramasına başladım. Çalışmalarımı kitaplaştırmak için hazır olarak bekliyordum. Son olarak çevre incelemesi yapmam gerekiyordu.
1998 Yılı idi. Okul Müdürüm sayın Selahattin KOCAMAN ile okulda karşılaştım. Bana “Ali bey hazır ol. Kaymakam bey (sayın Zafer ORHAN) Hassayla ilgili kitap hazırlatacak ben de Ali COŞKUNER yapar dedim” dedi. Kısaca konuyu anlattı. Araştırmalarıma başladım. Hassayla ilgili kaynak taraması yaptım. Hassa’nın kuruluşunu yazdım. Bu çalışmalarım sırasında Hicri Takvimle ilgili tereddütlerimde Okulumuz din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni sayın Ali DEMİR’e danıştım. Ancak sayın Zafer ORHAN’ın askere gitmesi ile araştırmalarım durdu.
16 Kasım 2000 Perşembe günü Hassa İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne çağrıldım. Hassa Lisesi’nden ben (Ali COŞKUNER), Cemalettin AKSOY ve diğer bir tarih öğretmeni, Aktepe Lisesi’nden Mahmut ZEYTUN ve Selçuk DEMİRER ile Akbez Lisesi’nden Kamil KAHRAMAN da çağrılmışlardı. İlçe Milli Eğitim Müdürümüz sayın Ali ÇOBAN kısa konuşarak niçin toplandığımızı anlattı. Daha sonra hep birlikte Hassa Kaymakamlığına gittik. Kaymakamımız sayın Birhan USLU bizi makamlarına kabul ettiler. Hassa’nın kurtuluş gününün halk arasında tartışma konusu olduğunu ifade ettiler. Valimiz sayın Yener RAKICIOĞLU’nun bu konunun araştırılmasını istediklerini ve emekli olmadan önce yetiştirilerek kitap olarak bastıracaklarını ifade etmişlerdir.
Süre kısa idi. Sayın valimiz Mart 2001 sonunda emekli olacaklardı. Bir arkadaş söz alarak iki aylık süre istedi. Kimse itiraz etmedi. Buna göre 16 Ocak 2001 ‘e kadar çalışmayı teslim edecektik ve Komisyon görevini tamamlamış olacaktı.
KOMİSYONUN İLK TOPLANTISI
Aynı gün İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü binasında bir odada toplandık. İlk iş olarak Komisyon başkanı ve katip seçtik.
1-Başkan seçilen kişinin, Komisyon ile ilişki kurulması gereken kurum/kuruluşlar arasında bürokratik işlerde başarılı olacağını zannettik. Medeni cesaret yönünden bir felaket çıktı.
2-Benim için önemli olan görevin yüz akıyla bitirilmesiydi. Kendimi zaten ispatlamış biriydim ki tarih araştırmasında bile bir coğrafyacı olduğum halde görev verilmişti.
3-Hassa’ya hizmet etmek duygusu benim için yeterliydi.
4-Ben, tarih öğretmenlerinin en azından Hassa ile ilgili Tahrir Defterlerini okuduklarını zannediyordum. Çalışmalarda görüldü ki; Tahrir Defterlerini bıraktım okumalarını; böyle bir şeyden haberleri bile yoktu.
5-Komisyonun bilimsel bir projeyi gerçekleştirmek için kurulduğunu ve hiyerarşik bir öneminin olmadığını biliyordum. Ancak sayın Hassa Kaymakamı bize bilgimize göre değil, hiyerarşik konum vererek hitap ettiler. Bilenle bilmeyen karıştırıldı.
Sayın Mahmut ZEYTUN katipliğe talip oldu, kabul ettik. Bu konuda yetenekli bir arkadaş görüntüsü veriyordu. Aynı zamanda Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Tarih bölümü mezunu olması nedeniyle içimizde en iyi tarih eğitimi alan kişiydi.
İŞE NEREDEN VE NASIL BAŞLAYACAKTIK ?
Benim önceden hazırlıklarım vardı : Önce sayın Mehmet TEKİN ile görüşecektim. Diğer üyeler Mehmet TEKİN ismini henüz duymamışlardı. Daha sonra da listemdeki kaynakları aramak ve taramaktı. Komisyon Başkanı düşüncesini söyledi : Üç kişi Antakya’ya, diğer üç kişi de İslahiye’ye gidecekti. Beni, İslahiye’ye gidecekler arasına dahil etmişlerdi. Hazırlıklarımdan bahsederek ben de fikrimi söyledim. Sonuçta görev dağılımı yapıldı : Diğer iki kişiyle birlikte ben Antakya’ya, diğer üçü ise İslahiye’ye gitmeye karar verdik. İlgili yerlere ve makamlara telefon edilerek haber verildi.
ANTAKYA’DAYIZ
Bir arkadaşın ısrarıyla önce onun isteği olan Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlük Kütüphanesine gittik. Orada konumuzla ilgili hiç bir şey bulamadık.Sayın Mehmet TEKİN ile görüşmek istediğimizi söyledik. Görevli kişi misafirlerinin olduğunu söyledi. Biraz bekledikten sonra bizleri kabul ettiler.
MEHMET TEKİN İLE GÖRÜŞME
Bizimle çok samimi olarak ilgilendiler. Yanında sayın Yardımcı Doçent Doktor Süleyman HATİPOĞLU da bulunuyorlardı. Ayrıca Hassalılara çok kızıyorlardı : Niçin Hassa’dan şimdiye kadar ses çıkmamıştı ? Hassa’da tarihçiler ne yapıyorlardı ?
Sayın Yard. Doç. Dr. Süleyman HATİPOĞLU ile yaptığım konuşmada : “ Yılını hatırlamıyorum, Mustafa NAR’ın öğretmenevi müdürlüğü sırasındaydı.. Hassa tarihiyle ilgili konferans vermek için Niyazi İSLAM ile beni davet ettiler. Geleceğimizi belirttik, sonrası gelmedi “ dedi. Ben de kendilerine şöyle cevap verdim : “ Yeni kaymakamımız bu işlerle ilgileniyor. Hatırlatayım . İnşallah gelirsiniz “. (Yaklaşık olarak bir yıl geçmişti ki, 14 Kasımda konferans yapılacağı duyuruldu. Ben okulumdan izin alamadığım için katılamadım. Komisyonun diğer üyeleri ise tam gün görevli izinli sayıldılar. Tabii ki üzüldüm. Komisyon çalışmaları boyunca Hassa’nın bir numaralı tarihçisi olmuştum. “Hayır“ deme meziyetine sahip olduğum için katılımım engellenmişti. Engellendiğimden eminim. Çünkü bir gün önce Okul müdürümden olur almıştım. O gün saat 15.10’da dersten çıkınca konferansın yapıldığı yere gittim. Sayın Yard.Doç. Dr. Süleyman HATİPOĞLU ve sayın Yard. Doç. Dr. Ahmet AKYÜZ beylere hoş geldiniz diyebildim. O sırada Komisyonun üç, Ek Komisyonun üç üyesi üstün başarılarından dolayı sayın Hassa Kaymakamı tarafından takdirname ile ödüllendiriliyorlardı. Bana sordular –ödüllendirilenleri göstererek- sen orada yoksun ?!.. Dedim “burası TÜRKİYE”. )
Kurtuluş günü ile ilgili 15 Kasım ve Genelkurmay Başkanlığının yazısındaki 05 Ocak tarihlerini dile getirdik. Şu açıklamayı yaptılar (özetle):
“20 Ekim 1921 tarihinde Ankara Antlaşması imzalandı. Fransızlar 15 Kasımda Hassa’yı terk ettiler. Türk askeri Hassa’ya, ancak 05 Ocakta gelerek tutanak tutabildiler.”
Yeni basılmış olan “Hatay Tarihi – Osmanlı Dönemi” adlı kitabını bize verdi. Bu kitabın parasını arkadaşlardan biri ödedi (Bu zat, çalışmaya ilk ve son katkısını böylece yaptı). Kitabı imzalatmak istediğinde sayın Mehmet TEKİN “sonraki geldiğinizde” diyerek imzalamadı. Birer adet “Güneyde Kültür” adındaki kendilerinin çıkarmış oldukları dergiden hediye ettiler. Bundan sonra sayın arkadaşımız “görev bitmiştir” diyerek ayağa kalktı. Sayın Mahmut bey ve Ben de kalktık. Elimdeki ajandamı açarak önceden taradığım kaynak isimlerini gösterdim ve “bunları nerede bulabilirim ?” dedim. Bunun üzerine Mehmet bey, buna gerek olmadığını, edindiğimiz bilgilerin yeterli olduğunu söylediler. Fazla bilginin zararı olmayacağını ve bu kaynakları bulmam gerektiğini izah ettim. Bunun üzerine Nuri Aydın Konuralp’in “Hatay Kurtuluş ve Kurtarış Mücadelesi Tarihi”ni çıkarıp “elimde bir tane kalmıştı onu da sana vereyim” diyerek bana verdiler (Bunun parasını ben ödedim). Bir tane de “Mehmetçik Hatay’da” adlı kitabından verdiler. Kadir ASLAN’ın “Milli Mücadelede Dörtyol” adlı eserini sordum, “ o kitapta Dörtyol çetelerinden bahsediyor, sizin işinize yaramaz” dediler. Nezaketsizlik olmaması için kısa kestim. Ama o kitabı görmek istiyordum. Dörtyol çeteleri demek Hassa çeteleri demekti. Çünkü Dörtyol’dan kaçanlarla Hassadan kaçanlar aynı yerde toplanıyorlardı : Nur Dağları. Teşekkür ederek dışarı çıktık.
GÖREV BİTMİŞ MİYDİ ?
Yanımdaki arkadaşlara göre bu iş bitmişti. “İşimiz yeni başladı” dedim. İl Halk Kütüphanesine gitmemiz gerektiğini söyledim. Zaten Antakya’ya gelmeden önce adı geçen Kütüphaneye telefon edilmişti. Hal böyle olduğu halde tartışma çıktı. Arkadaşlar kütüphaneye gitmek istemediler: İş bitmişmiş de.. daha neyi araştıracak mışız!
SEN BİLMEZSİN BEN BİLİRİM TAVIRLARI
“Fazlasıyla bilgi topladık, işimiz bitti. Kurtuluş Gününü hallettik. Artık Hassa’ya dönelim.” Sözlerine katılmıyordum. Diğer arkadaşlar gelseler de gelmeseler de ben, İl Halk Kütüphanesine gidecektim. Ancak bunu ekipten ayrılarak yapmak istemiyordum. Kararlı tutumum karşısında onlar da gelmeye razı oldular. Arkadaşlardan biri mızmızlanıyordu ”siz bilmezsiniz, ben bilirim. Antakya’nın bir yağmuru vardır; bir yağdı mı fena ıslatır ”.. “Bu havadan yağış beklemiyorum. Hem yağsa bile dağ başında mıyız..”diyerek cevapladım..
Kütüphaneye kadar arkadaşın mızmızlanmasını dinledim. Müdire hanım Hatay tarihi ile ilgili olan bütün kitapları ayırmıştı. Bize takdim ettiler.
A. Faik TÜRKMEN’in Hatay Manda Tarihi Silahlı Mücadele Devresi adındaki eserinin 4. cildini tarıyordum. Elimdeki kağıda fotokopisi çekilecek sayfaları not almaya başlamıştım ki. Arkadaşlardan biri eline aldığı kitabı tarayarak bana dönüp –amirin memura hitap ettiği üslupla- “yaz” dedi. Tavrı yanlıştı. Fakat kırmak da istemiyordum. “Herkes okuduğunu kendisi not alırsa işler daha çabuk hallolur” diyerek, not alması için bir kağıt verdim. Yine de bozuldu. Daha sonra fotokopileri çektirip Kütüphaneden ayrıldık.
Bu ilk çalışmada ekibin doğal lideri olmuştum. Kıskançlık da başladı. Benim tek amacım ise ismimi korumaktı. Çünkü şimdiye kadar üzerime aldığım hiç bir işi yarım bırakmamıştım. Kitapların dışındaki harcamalar kişilere –aşağı yukarı- eşit şekilde dağıldı ve herkes kendi cebinden ödedi. Zaten çalışma boyunca bütün masraflar kendimize aitti. Hassa Kaymakamlığından veya her hangi bir kişi/ kurum/ kuruluştan hiçbir yardım görmedim.
Cemalettin AKSOY, Selçuk DEMİRER ve Kamil KAHRAMAN’dan oluşan diğer ekip İslahiye Kaymakamlığından Dr. H.Hilmi KARABORAN’ın “Hatay – Maraş Çöküntü Hendeğinde İki Yeni Yerleşme Merkezi İslahiye ve Hassa’nın Kuruluş ve Gelişmeleri” isimli eserini bulmuşlar, sadece 4-5 sayfa fotokopi çekmeyi yeterli görmüşlerdi. Kaynakçasını ise dikkate almamışlardı. O koskoca kitaptan sadece 4-5 sayfa fotokopi çekilmesine üzüldüm. Kendim gidip taramak istiyordum. Fakat arkadaşları gücendirmekten çekindim. Daha sonra bir bahane bulup gitmek üzere bunu not aldım. Bu ekip de harcamalarını kendi ceplerinden yaptılar.
Sayın Mehmet TEKİN’in 15 Kasım yorumu günlerce konuşuldu. Özellikle de benimle birlikte Antakya’ya gidenler sayın arkadaşlar zafer kazanmış komutanlar gibi başarılarını anlata anlata bitiremiyorlardı. Bu muzaffer komutanların gürültüsünde plan yapıyordum. Antakya İl Halk Kütüphanesine gitmeye karar verdim. Bir Cumartesi günü giderek, kurtuluş, harp, Hatay, Ermeni, Fransız, Türk, ve benzeri kelimelerle başlayan eser isimlerini taradım. Bulduklarımı araştırdım. Zeki SARIHAN’ın “Kurtuluş Savaşı Günlüğü” nün 1. ve 3. ciltlerini buldum, diğer ciltleri Kütüphanede yoktu. Yine de bomba gibi bilgiler bulmuştum. Hassa’nın 4 kez işgal ve kurtuluşunu yazıyordu. İlgili sayfaların fotokopilerini çektirip Hassa’ya geldim (Sayın Kadir ASLAN’ın “Milli Mücadelede Dörtyol” adındaki eserini bulamamıştım). Hassa Lisesi’nde çoğaltarak diğer arkadaşlara da verdim. Bunun üzerine tartışmalar başladı. Sayın arkadaşlardan bazıları işin devam ediyor olmasına fena bozuldular.
YAPTIKLARIMIN HEPSİNE KARŞI MUHALEFET
Sayın arkadaşlardan biri hiçbir şey yapmıyor, yapılan her işe karşı çıkıyordu. Özellikle de benim araştırmalarımı engellemeye çalışmaya başlamıştı. Yaptığı iş sigara içip, başını tutmak ve etrafa hava basmaktı.
01 OCAK MI, 05 OCAK MI ?
Hassa’nın kurtuluş günü 01 Ocak mıydı yoksa 05 Ocak mı ? Sayın arkadaşımın biri inatla 05 Ocak diyordu. Gerekçesi Hassa’nın fakir bir yer olduğu, eğer 01 Ocak olursa vali gibi büyük kişiler törenlere gelmezlermiş. Hassa’nın onların gelmesine ihtiyacı varmış. Cevap olarak “öyleyse 15 Kasım, 05 Ocaktan daha iyi” dedim. Tartışma sürdü gitti. Sonraki günlerde Komisyon’un Hassalı olmayan üyesi sayın Selçuk DEMİRER de tartışmaya katılarak o sayın arkadaşı destekledi. Sayın Mahmut ZEYTUN benim görüşümü destekledi. Sayın Selçuk beyin görüşü “Genelkurmay Başkanlığının Hassa Kaymakamlığına yazdığı 1982 yılındaki yazıda 05 Ocak yazıyor. 1977’de gönderilen kitapta ise 01 Ocak yazmaktadır. 1982’deki diğerinden daha yeni olduğu için bunu kabul etmeliyiz” yönündeydi.
BENİM GÖRÜŞÜM
Çeşitli kaynakları karşılaştırdım :
1-Genelkurmay Başkanlığı yayınlarından “Şehir ve Kasabaların Harp Bölgeleri, Bombardıman İşgal ve Kurtuluş Tarihleri 1911-1922, 1977”. Bu eserde kurtuluş günü 01 Ocak 1922 olarak belirtilmiştir.
2-“Adana Havalisi Kumandanı (Muhiddin)’nın Genelkurmay Başkanlığına çektiği 19.12.1921 tarihli yazı” . Buna göre : ‘Fransız Tahliye Komisyon Reisi Albay Patla’dan 16.12.1921 tarihli gelen tezkerede Ankara İtilafnâmesi’nin sınıra ait sekizinci maddesini zikrettikten sonra itilafnâme mucibince sınır belirleme komisyonlarının 04.01.1922’ye kadar mesaisini ikmâl etmesi icap ettiğini..’ belirtmektedir. Buna binaen kurtuluş gününün 05.01.1922 olması gerektiği, Genelkurmay Başkanlığı tarafından belirtilmektedir. Ancak bu yazıda anılan tarihin bir uygulama değil, planlama olduğu unutulmamalıdır.
3-“Zeki SARIHAN, Kurtuluş Savaşı Günlüğü. Öğretmen Yay. Ankara. 1996.” Bu eserin çeşitli sayfalarında kurtuluş günü olarak 01.01.1922 tarihi zikredilmektedir.
4-“Nuri Aydın KONURALP, Hatay Kurtuluş ve Kurtarış Mücadelesi Tarihi. İskenderun. 1996.” Nuri Aydın bey, içinde bulunduğu savaşı, mücadelelerini, gördüklerini ve duyduklarını tarih bilgilerine göre kaleme almıştır. Yaşadıklarını günü gününe yazmadığı için olayların tarihlendirilmesi sağlıklı yapılamamaktadır. Olayları takip ettiğimizde şöyle bir sıralama yapabiliriz: Maraş’a giden Nuri bey ve müfrezesi, orada bir süre kaldıktan sonra tekrar Hassa’ya geldiler. Sınır Tahdit Komisyonu işini bitirene kadar Köroğlunun Geri’nde kaldılar. Sonra yıl sonuna doğru tekrar Maraş’a gelerek kışı orada geçirdiler.Yaz gelince Nuri bey ve kardeşi tekrar Hassa’ya geldiler (1922).
02.01.1922 tarihinde Kuvayı Milliye çete kumandanlığı vazifesine son verildi ve serbest kaldı. (sayfa 201).
Hudut Tahdit Komisyonunun işi 02 Ocaktan önce bitmiş olması mantıklıdır. Çünkü daha sonra Maraş’a gidecek, oradaki 2.Kolordu kumandanlığına varacak ve kuvayı Milliyedeki görevine son verilecektir. Yani bu eserdeki bilgiler de kurtuluş gününün 01.01.1922 olduğunu desteklemektedir.
Bu bilgilere göre kurtuluş günü 01.01.1922’dir.
KOMİSYON KARARI
Sayın arkadaşlardan biri kurtuluş gününe fena takmıştı. Sürekli olarak tartışma çıkarıyordu. Durum Komisyonda görüşüldü : Durum Genelkurmay Başkanlığına yazılacak, cevap gelene kadar bu konu tartışılmayacak. Çünkü çok zamanımızı almıştı.
Ancak sayın arkadaşımız bu karara uymayacak ve tartışmaya devam edecekti.
ÇALIŞMAYA DEVAM
Hassa Belediyesi personeli olan sayın Aydın ÇAL’ da Hassa ile ilgili kitap olduğunu öğrendim. H. Hilmi KARABORAN’ın 5. Milletlerarası Türkoloji Kongresine sunduğu çalışması olan bu kitabı alıp fotokopisini çektirip, sayın Aydın beye iade ettim. Diğer kaynaklarda olduğu gibi onun da bizi ilgilendiren satırlarının altlarını çizdim. Komisyona verdim. Aradan zaman geçecek ve bu kaynaktan bilgi aktarırken sayın arkadaşlardan biri sorun çıkaracaktı. Şöyle ki ; yazım sırasında eline okuması için verilen metnin dışına çıkacaktı ve gereksiz yerleri de yazdıracaktı. Sayın Komisyon katibi de “Komisyonun katibi olduğunu unutmuş ; O arkadaşın katibi gibi davranarak onun yanlışlarını yazacaktı.
MEHMET TEKİN DE KİM OLUYOR
Hatay (dolayısıyla Hassa) ile Oğuzların ilişkisini abartılı bulan sayın Selçuk DEMİRER alaycı bir ifadeyle “Mehmet TEKİN’in yazdıklarının ciddiye alınamayacağı”nı söyledi. Burada ben olaya karışmadım. Bir tartışma olmasın istedim.
ÇALIŞMAYI TABANA YAYDIM
Çalışmaya başladığımda meseleyi öğrencilerime de anlattım. Karşılaştığım eşe-dosta konuyu ilettim. Böylece geniş bir kitleye mal ederek çalışmayı yürüttüm. Kitapta yapacağım haritaları, göstermem gereken köy ve diğer unsurları listeledim. Görüşeceğim kişilerin isimlerini yazdım. Çevredeki yaşlı insanları araştırdım. Sayın arkadaşlardan biri buna da karşı çıktı. Eski adamlar aklı başında değillermiş. Hem yazılı olmayan bilgiler kaynak sayılmazmış…Gibi gerekçesi de vardı.
İŞTE KARADENİZDEN ÖRNEK OLAY : Savaş sonrası, aynı köyden iki Karadenizli memleketlerine dönerler. Köye girecekleri zaman tüfeği eski olanı, arkadaşını öldürerek tüfeğini alıp öyle köye girmiş. Yani, sadece tüfeği için arkadaşını öldürecek kadar cahil insanlarmış bunlar.
Sayın arkadaşımız Fransızlara ve Ermenilere karşı mücadele eden Hassalıları yukarıdaki olayla izah (!) ediyor. Bu mantıkla çalışmalarıma engel olmaya çalıştı. Ben, yine de çevredeki yaşlı kişilerle görüştüm. Anlattıklarını yazdım, imzalattım. Komisyona sundum, destek bulamadığım için çalışmalarımı kendime sakladım ve sınırlı kaldı. Akbez’de araştırma yapacak olan sayın Kamil KAHRAMAN arkadaşımız biraz çalıştı. Akbezlilerin anlattıkları ile yazılı kaynaklardakiler örtüşmüyordu. Manastır kuşatmasındaki bütün kişiler Akbezli idi. Dörtyol’dan getirdiğim bilgiler de farklıydı.
KOMİSYON ÜYELERİNİN SAYISI AZALIYOR
Gece çalışmalarına katılma konusunda sıkıntı yaşayan sayın Cemalettin beye izin verildi. Sayın Kamil bey de evleneceğini söyleyerek izin istedi. Daha sonra da bu iki arkadaş Komisyondan silindi. Böylece Akbez ve Ardıçlı (–Hacılar) bağlantımız kesildi. Zaten hiçbir yerle bağlantımız yoktu. Aktepedeki arkadaşlar (Mahmut ve Selçuk beyler) bilgi-belge türünden bir şey getirmiyorlardı. Tek araştırıcı (ALİ COŞKUNER) ile çalışıyorduk.
KÜFÜRBAZ ARKADAŞ KOMİSYONU DAĞITIYOR
Rutin tartışmalardan birinde Sayın Mahmut bey benden yana tavır koydu. Bunun üzerine sayın arkadaşlarımızdan biri başkanı hiddetlenerek “16 Ocak gelsin, şunları yazıp verelim … Bundan sonra sizinle (Bu kelime sayın Mahmut ZEYTUN ve şahsıma yönelikti) bir yere gidenin ….(gerisi sin-kaf olduğu için buraya yazmıyorum). Buna karşılık verdim : Biz (şahsımı ve sayın Mahmut beyi kastettim) de seninle çalışmayacağız. Kararımı verdim . 16 Ocak 2001’den sonra bu sayın arkadaşımızla hiçbir projede çalışmayacaktım. O anda da “ne haliniz varsa görün” diyerek ayrılabilirdim, fakat ilkelerime ters geldi. Çünkü bir işi yarım bırakmak benim işim değildi.
SİZ NE İŞE YARARSINIZ!?
Hiçbir iş beceremeyen üyelerle çalışmalar devam ediyor. Hassa’nın kuruluş tarihi meselesini görüşüyoruz. Önceki yıllarda yaptığım çalışmada Hassa’nın kuruluş tarihini 1865 yılı Haziran ayının ilk haftası olarak tespit etmiştim. “Arkadaşlar ben bir coğrafyacıyım. Şu tarihi kendi çabalarımla yazdım. Sizler tarihçisiniz. Şunu tam olarak hesaplasanız” dedim. Kimisi dedi “ben tarihçi değil, tarih öğretmeniyim” . Kimisi de biz anlamayız dediler. İyice sinirlendim “siz, ne işe yararsınız!?” dedim. Sayın arkadaşlarımızdan biri “ tek başına beşimizle başa çıkıyorsun ya ” diye karşılık verdi.
DÖRTYOL’A GİDİYORUZ
Kafamdaki soru işaretlerine çözüm aramak için Dörtyol’a gitmeye karar vermiştim. Araç sorunumuz vardı. Milli Eğitim Müdürümüz sayın Ali ÇOBAN, “Araba bulursanız tüp çekerim” dedi. Komisyonun, arabası olan sayın üyelerinden çıt çıkmıyordu. Araba bulsam benzinini doldurmaya hazırım dediğimi duydular. Yardımcı olmaları gereken bu şahıslar, zaten işin başından beri karşı çıkıyorlardı. Onları ciddiye alsaydım beni de engelleyeceklerdi.
Akşamki çalışmalar sırasında sayın Mahmut bey de benimle Dörtyol’a gideceğini söyledi. 21 Aralık 2000 Perşembe günü yapılacak çalışmaların şöyle olmasına karar verildi :
Sayın Mahmut bey ve ben sabahleyin dolmuşla Dörtyol’a gideceğiz, arkadaşlarımızdan biri Hassa Belediyesine gidecek Tapu Kadastro şefliğinde sayın Mustafa KURŞUN’dan Güllükaya / Boklukaya durumuna bakacaktı.
Dörtyol’da önce kütüphaneyi ziyaret ettik. Aradığımı bulamadım. Dörtyol Belediyesine geçtik. Oradaki santral görevlisi aracılığıyla sayın Kadir ASLAN beye ulaştık. Evinin 4 kilometre uzaklıkta olduğunu öğrendik. Bekledik. Geldiler. Bizle çok yakından ve candan ilgilendiler. Sayın Mehmet TEKİN’in çalışması olan Hatay Basın Tarihi’nden 1924 yılında Adana’da yayınlanan “Altunöz” gazetesinin bulunduğu sayfanın fotokopisini çektirdik.
Ben, sayın Kadir ASLAN, sayın Emin CAN ve sayın Mahmut ZEYTUN ile birlikte Dörtyol caddelerinde yürürken yanımıza bir adam yaklaştı. Sayın Kadir beye hitap ediyordu :
“Hoca yanlış yazmışsınız. İlk kurşunu atan adam olarak bir Hassalıyı yazmışsınız. Kara Mehmet Hassalı” . Ben, adama dönüp sordum : “Hassalı olduğu kesin mi ?” Dedi : “Bunu burada herkes Hassalı olarak biliyor”. Sayın Kadir bey “ bey efendi o konuyu konuşmak için burası uygun değil, uygun bir yerde uygun bir zamanda konuşalım” diyerek adamdan nazik bir şekilde kurtuldu. Bana dönerek şöyle dedi : “Kitaba yazmışım, hâlâ itiraz ediyor” .
Kendilerinin, mücahitler hayattayken onlarla konuşup bilgi aldığını bunların pek azından yararlandığını, bunlar arasında Hassa çeteleriyle ilgili bilgilerin olduğunu da belirttiler. Bu yazılı kaynaklardan bizim de faydalanabileceğimizi söylediler. En az 5 gün Dörtyol’da kalmamız gerektiğini ısrarla dile getirdiler. Tekrar gelmeye çalışacağımı, ancak bunun çok zor olduğunu Komisyonun bazı üyelerinin bile bizi engellemeye çalıştığını anlattım. Dörtyol’daki üç yaşlı Hassalı ile mutlaka görüşmek istediğimi, ayrıca Mehmet KARA ve Ali Rıza YILMAZ gibi milli mücadelede önemli yerleri olan kişilerin çocuklarıyla da görüşmek arzusunda olduğumu ifade ettim. Tekrar görüşmek dilekleriyle Dörtyol’dan ayrıldık. (EK :E).
KOMİSYONDA KİM ÇALIŞIYOR BİLELİM
Dörtyol araştırmasından dönüyoruz, sayın Mahmut bey “hocam işi biz götürüyoruz, diğerleri hiçbir iş yapmıyor. Bu akşamki çalışmaya bir bahane uydurup katılmayalım bakalım biz olmadan ne yapacaklar..” dedi. Kabul ettim, aynen öyle yaptık. 22 Aralık akşamı gördük ki hiçbir çalışma yapılmamıştı. Sayın arkadaşlarımızdan biri üzerine aldığı işi (sadece Hassa Belediyesine uğramak, orada Güllükaya / Boklukaya meselesine bakmak) de yapmamış, ailesi ile ilgilenmiş onlara sevk alarak doktora götürmüştü. Sayın Selçuk DEMİRER’e ise herhangi bir görev verilmemiş o gün okuluna gitmesi gerekiyordu. Akşam ise yapacakları iş çok basitti : Bizim önceden bulup, altını çizdiğimiz satırları, sırası geldiğince metin şeklinde yazmaktı. Maalesef onu bile becerememişlerdi.
KOMİSYONUN LOKOMOTİFİ KİM ?
Akşam çalışması .. Misafirimiz var : Sayın Orhan SARIBAY. Çalışmaların ortalarına doğru gelindiğinde sayın arkadaşlarımızdan biri bir şeyler yapıyor görünmek için (Her zamanki gibi) yine o meşhur tartışmayı açıyor : “Hassa’nın kurtuluş günü ayın biri değil beşidir”. Sayın Selçuk bey “hocam tartışmayın, ortayı bulalım, üçü olsun ciddiyetsizliğinde idi”. “Hocam bu konuyu kapatmıştık. Af edersiniz # iti öldürene sürütürler # diye bir söz vardır. Komisyonumuz konuyu Genelkurmay başkanlığına yazma kararı almıştı. Unutmayınız” dedim. Sayın arkadaşımız tartışmayı sürdürmek isteyince de kızdım. “Sosyal hayatımı sıfırladım. Eş-dost ziyaretlerini bıraktım buraya geldim, niçin !? Sizin sigara dumanlarınız ve saçma sapan tartışmalarınız için. Benim zamanım kıymetlidir. Böyle şeyler için harcayacak zamanım yoktur . Yarın çalışmaya gelmiyorum “, dedim ve iyi geceler diledim. Sayın arkadaşlarımızdan biri diğer üyelere bakarak “yarın biz çalışıyoruz değil mi” dedi. “Evet” cevabı aldı. Ben oradan ayrılarak evime gittim. Ertesi akşam kimse çalışmaya gelmemişti (Buna sayın Kaymakam bey şahittir). Nasıl gelsinler… Lokomotifsiz tren olur mu ?.. Ali COŞKUNER, bu projenin lokomotifi idi. Bunu herkes biliyordu.
HASSA KAYMAKAMLIĞININ YANLIŞ TUTUMLARI
Hassa Kaymakamı sayın Birhan USLU beyle bütün görüşmelerimde düşüncelerimiz örtüşmüştür. Çalışmanın genişliği, derleme olarak kalmaması, coğrafyanın yazılması gibi konularda kendim ne düşünmüşsem aynısını sayın Kaymakam beyin de düşündüğünü gördüm. Ancak ben, düşündüğüm gibi çalışırken Kendileri basit düşünen sayın arkadaşlarımızdan birini desteklemişlerdir.
1-Komisyon çalışmalarımızı ziyaretleri sırasında Kendilerine Dörtyol Araştırması Raporumu okudum(EK :E). Memnun olduklarını sanıyordum. Hiçbir talebim olmadığı halde “Size kamera alayım, çekim yapın” dediler. Hâlâ alacaklar… Bunu niçin yapmışlardı ? Araştırmayı niçin engellemişlerdi ? Anlayamadım. Sayın arkadaşlarımızdan birinin araştırmalardan kaygılanması normaldi. Fakat Hassa Kaymakamı araştırmayı niye engelliyordu ?
2-16 Ocaktan sonra araştırma metinlerinin bilgisayarda yazılması işini -Komisyonun haberi olmadan- sayın arkadaşlarımızdan birine verdiler. Bu olay sayın Kaymakam beye olan güven duygumu sarsmıştı. Bana göre sayın arkadaşımız bu işi becerebilecek en son kişiydi. Zaten öyle oldu. Yüzüne gözüne bulaştırdı. Bundan anladım ki sayın Kaymakamımız bizi muhatap almak istemiyordu. Arkadaşlarımızdan birine sanki resmi bir makammış hiyerarşisi atfediyorlardı. Sayın arkadaşlarımızdan birine önem verilmesi Komisyonun dağılması anlamına geliyordu.
3-Kurtuluş günü ile ilgili konuyu ciddiye almadılar. Ben ise yazılacak şeylerin doğru olması için çırpınıyordum. Piyade üsteğmen sayın Ersan ERENTÜRK ile birlikte Genelkurmay Başkanlığına telefon ederek durumu sorduk. Bize aynen şöyle dendi : “Bize yazın cevap verelim. İster Hassa Kaymakamlığı yazsın isterse komisyon üyesi olduğunu belgeleyen bir yazı fotokopisi ile Komisyon üyesi olan kişi .. “. Sayın Kaymakam beye durumu arz ettim. İlgilenmediler. Israrlarım sonucu durumu Kaymakamlık yazı işleri müdürü sayın Musa TUNÇ beye havale ettiler. O da bana bir belge (EK : A) verdi. Sayın arkadaşlarımızdan biri başkanlığında …… diye başlayan bir belge. Askerliğimi subay olarak yapan ben, oradaki hiyerarşiyi bildiğim için böyle bir belge ile yazışamayacağımı söyledim. Başka da bir belge tarafıma verilmedi. Anladım ki Hassa’nın Kurtuluş Günü’nün Kaymakamlık için önemi yoktur. Eğer önem verilseydi, direkt olarak kendileri yazar, ya da bana başka uygun bir belge verebilirdi (EK : B).
4-Hassadaki Kuvayı Milliyenin başındaki kişi olan Emin Arifi beyle ilgili T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü ile yazışma isteğim de aynen 3. Maddedeki gibi engellendi. Bu konuda bulduğumuz tek kaynak (Merhum Mehmet Turan SARIBAY tarafından kaleme alınan “Ailem” isimli eser) sayın arkadaşlarımızdan biri tarafından kabul edilmemişti. Niçin? ”Siz bilmezsiniz, ben bilirim “ vaziyeti. Sayın Orhan SARIBAY’ın getirdiği fotoğrafı kabul etmiyor. Çünkü 1922’ den sonra çekilmişmiş. Oysa Hassa kurtulduktan sonrası bizim konumuz değilmiş(Hassa Kaymakamlığı bu kadar vizyonsuz birine takdirname verdi. Maaşla bile ödüllendirilirse şaşırmamak gerek).
5-Görüştüğüm bazı kişiler Atatürk’ün Hassa’ya geldiğini büyüklerinden duyduklarını söylediler. 31 Ekim 1918 tarihinde Yıldırım Orduları Karargâhı Merkezi ile Halep kuzeyinden Adana’ya hareket ettiği biliniyor. Halep’i işgal etmiş olan İngilizler, “Suriye hududu Maraş kuzeyinden geçer” diyerek Grup Kumandanının da kendilerine teslimini istiyorlardı. M.Kemal Paşa ise Antakya-İskenderun’un (Hatay’ın) Suriye dışında ve Türklük bölgesi olduğunu ileri sürerek direniyordu. Bu şartlar altında 07 Kasım 1918’de Adana’ya vardı (F. KIRZIOĞLU.Türk İnkılâp Tarihi. 1982.).
03 ve 05 Kasım 1918 tarihli telgraflarının çekiliş merkezi olarak Adana yazılmaktadır. Buradaki anılan yerden maksat Adana il sınırları içidir. Kesinlikle vilayet merkezi değildir. O zamanlar Hassa ve İslahiye’nin Adana iline bağlı Cebel-i Bereket sancağına bağlı birer kaza olduklarını unutmamak gerekir. Telgrafların çekildiği merkezdeki personelle telgraflarda adı geçen isimleri karşılaştıracak kadar bilgiye ulaşamadık. Ulaştığımızda telgrafların çekildikleri merkezlerin tespit edileceği kanaatinde idim. Araştırma isteğim Komisyonun tarihçi (!) üyeleri tarafından “Atatürk’ün başka işi yok ta Hassa’dan mı geçsin” mantalitesiyle engellenmek istendi. Araştırayım eğer geçmemiş ise geçmediğini, geçmiş ise geçtiğini öğreniriz” demem de işe yaramadı. Bazıları da “zaten çok bayram kutluyoruz, bir de başımıza Atatürk’ün gelişini çıkarma” dediler. Hassa Kaymakamlığı bunu da desteklemedi.
6-15 Kasıma takılıp kalındı. Bu tarihe karar veren Komisyonda İlköğretim müdürü olması münasebetiyle görev alan sayın Mustafa KARA’ya bizzat sordum : 15 Kasıma nasıl karar verdiniz? Nereden bilgi edindiniz ? Dedi “ O zamanki tahrirat katibi Mustafa SEYREK, kurtuluş günü kutlayalım” dedi. Elimizde hiçbir belge ve bilgi yoktu. 15 Kasım tarihini öylece kafadan attık. Bunu sayın Mahmut bey de biliyor.
Bu bilgilere rağmen Komisyonun tarihçi (!) üyelerince kaynaklar arasından mumla 15 Kasım tarihi arandı. Bulunamadı. Ben de bulamadım.
7-Eserde sadece yazılı kaynaklardan yararlanıldı ve bir derleme oldu. Sayın arkadaşlarımızdan birinin Hassalıları kaynak kabul etmemesi engellenemedi. Kaymakamlık makamında bu konuyu dile getirmeme, üstelik sayın Kaymakam beyin de benimle aynı kanaatte olduğunu bildiğim halde desteksiz bırakıldım. Hassalıların anlattığı kaynak sayılmazmış. Kim söylüyor ? 45 günlük okul mezunu büyük bir tarihçi (!). Nereden biliyorsa ? ……
8-Benden sayın arkadaşlarımızdan biri ile ikinci kez çalışmamı istediler. Ağzımdan çıkanı biliyorken nasıl onunla çalışırdım.
9-Hassa’nın coğrafyasını yazmak istedim, yazdırmadılar. Kaymakam bey tarihi yazılacak demişmiş. Sayın Kaymakamımıza durumu arz ettim. Yazılsın dediler. Her defasında Kaymakam bey gittikten sonra Komisyonun diğer üyeleri karşı çıktılar. Bu olay defalarca tekrarlandı. Çünkü ben coğrafyayı yazmaya kalkışsam tarihi kim yazacaktı? Tarihi adam gibi yazmam engellenirken coğrafyaya da başlatılmadım. Sayın Kaymakam bey bunun üzerine düşmedi. Ben de Komisyon kararlarında yalnız kaldım.
10- Sayın Mahmut beyle görüşüp,16 Ocaktan sonra çalışmaya devam etmemiz istenirse beraber çalışmaya devam edecektik. Sayın arkadaşlarımızdan özellikle biri ve diğerleriyle çalışmaya niyetimiz yoktu. Çünkü zeki değil, kibirli, tembel, saygısız, hem de küfürbaz idi. Sayın Kaymakamımız ise O’nunla çalışmamızı istiyorlardı. Üstelik onun tarafını tutuyorlardı ( Nahsen paşa ile ilgili on kişi kaynak var dediğim , sayın arkadaşlarımızdan biri ise sadece “kaynak yok efendim” dediği halde ona inanmıştı, bana “kaynak getir” bile deme gereğini duymamıştı.). Sayın Mahmut bey de durumu bildiği halde sustu. Bana düşeni yaptım, istenmediğim yerde ve projede kalamazdım : Kayıtsız şartsız affımı istedim. Sayın Kaymakam bey “ Ali bey, şimdiye kadar olan çalışmalarınızdan dolayı teşekkür ederim, hayatta başarılar dilerim “ deselerdi .. Ya da “başka bir zaman gel görüşelim “ diyebilirlerdi. Demediler. Daha sonra tehdit haberini aldım.
Bir süre sonra caddede karşılaştığım sayın Mahmut beye niçin beni yalnız bıraktığını sordum. “Hocam ben her gün Aktepe’ye gidip geliyorum. Kaymakamla aram iyi olursa Hassa Lisesi’ne tayin yaptırmam kolay olur” dedi. Komisyonda benden sonra en iyi çalışan, en dürüst kişinin bu olduğunu söyleyebilirim. Mesleki etik kaygıları olmayan bu zavallılarla ne yapabilirdim ki..
ÇALIŞMAYI KİM YARIM BIRAKTI
İki aylık proje tamamlanmıştı. Sayın arkadaşlarımızdan biri iyice bıkmış görünüyordu. Artık çalışmayacağını söyleyip duruyordu. Zaten yaptığı iş hedefim ile arama girmekti. Yani bir hedefe yürürken önce sayın zatlarını çiğnemem gerekiyordu. Sayın Mahmut beyle konuştuk ve kararımızı verdik : Sayın arkadaşlarımızdan birinin engellemeleri yüzünden tam istediklerimizi yapamamıştık. Bu işin yarım kaldığı kanaatinde idik. Sayın Mahmut bey kaypak karakterliydi fakat aynı zamanda zeki ve işi doğrudan engellemiyordu. Şöyle ki; araştırma işlerimde engel çıkarmayıp, hatta bazen destekliyordu. Verileri metne yazarken ise çaktırmadan karşı tarafı tutma zorunluluğu var gibi davranıyordu. İkimiz birlikte devam etmek için sayın Kaymakamımıza durumu arz edecektik.Anlaşmamızda kesinlikle diğer üyelerle birlikte çalışmak yoktu. Sayın arkadaşlarımızdan biri çalışmaları engellediği yetmiyor gibi küfürbazdı da..
Beklenen gün çok gecikmeli olarak geldi, Kaymakamlığa çağrıldık. Fakat işler umduğumuz gibi değildi. Sayın arkadaşlarımızdan biri bütün söylediklerini unutmuş, çalışmaları engelleyen kendisi değilmiş gibi O da devam etmek istiyordu. Belli ki bizim çalışmalarımızdan kaygılanıyordu. Bir şeyler gizlemeye çalışıyor gibiydi. Halkın anlattıklarını kaynak saydırmamak için Komisyonda elinden geleni yapmıştı. Konuyu sayın Kaymakam beye arz ettim. Nahsen paşa ismini hatırlattım.Sayın Kaymakam bey sayın arkadaşlarımızdan birine hitapla “ yazın o zaman “ dediler. O da “ Efendim kaynak yok “ diyerek yalan söyledi. Kaynak olduğunu sayın Mahmut bey de biliyordu. Çok konuşan bu arkadaşım, orada konuşması gerekirken sustu.
Bir dakika düşündüm ve kararımı verdim : Bu adamlarla çalışılmaz. Çünkü Kaymakam desteği sayın arkadaşlarımızdan birinden yana idi. Sayın Mahmut bey kaypaktı, güvenemezdim. Sayın arkadaşlarımızdan biri Komisyonda sövdükten sonra zaten O’nunla çalışamazdım. O olmamalı idi. Zaten çalışma onun yüzünden yarım kalmıştı. Kol kırılır yen içinde kalır düsturu … Kimseye kötü söz söylemeden, hiçbir makama saygısızlık yapmadan devam etmeme kararı aldım. Bu benim en tabii hakkımdı. Hiçbir kişi ya da kuruma devam etme sözü vermemiştim. Hiç kimse de benim çalışmamı istemedi. Sadece sayın Kaymakamımız nezaketen çalışmamı istediler. Sayın arkadaşlarımızdan biri protokolden sayılan sözler sarfettiler “ içimizde en çok çalışandı” deme zahmetini gösterdiler, kısık bir sesle. O, rahatladı. Sayın Mahmut bey sevindi. Çünkü çıraklıktan ustalığa terfi etti. Sayın Kaymakam bey rahatladılar. Çünkü verdikleri hiçbir sözü tutmamışlardı. Ne harcamalarımıza destek olabilmiş ne de kamera alabilmişlerdi. Kendilerinin sadece sözlü desteği bana yetiyordu. Ama artık sözlü destek de kalmamıştı. Bütün destekler arkadaşlarımızdan işe yaramaz biri için idi. Affımı istedim. Kayıtsız şartsız. Eğer isteseler beni çağırtıp, kaygılarımı sorarlardı. Beni anlamalarını isterdim. Anlamadılar.
HERŞEYE RAĞMEN COĞRAFYAYI YAZACAK MIYDIM ?
Sayın Mahmut beyle karşılaştığımızda sordu. Hocam Kaymakam beye ne söyleyeyim ? Hassa’nın coğrafyasını yazacak mısınız? dedi. Bilmiyorum, dedim. Hiç bir şey söyleme. Durumunuza göre değişir. Yazmaya başlarım ama vermeyebilirim dememe rağmen gitmiş Ali bey coğrafyayı yazacak demiş. Sayın Kaymakam beyin şahsımı tehdit eden sözleri üzerine çalışmamı ve dışardan desteğimi bıraktım. Yazdığımız metinlerin Komisyon dışından gelen müdahalelerle bozulduğunu duyduktan sonra ise ismimin kulanılmamasını istedim.
MİSYONUM ÇİĞNENİYORDU
Ali COŞKUNER olarak ben, getirdiğim bütün bilgileri iyice araştırdıktan sonra yazdım. Deliçay ve Güllükaya araştırmalarım sağlam kaynaklarla destekli idi (EK: B ve C). Harcanan emeklere saygılı olunmasını bekledim. Ama olunmadı. Bilgisiz kişiler beni, kendi ölçülerinde değerlendirdiler. Misyonumun en son kalıntısı da sayın Mehmet TEKİN’e yıktırıldı.
MİSYONUM NEYDİ ?
1. Hassa’da bir kıpırdanma sağlamak. Böyle bir işi yıllar önce gerçekleştirmiştim. Şöyle ki : Hassa Lisesi mezunlarından hiçbir kişi üniversiteye gidemezken, bunu başarmıştım. Daha sonra bunun arkası geldi. Şimdi ise tarihte yapılan yanlışları görüp kimsenin kalbini kırmayan bir üslupla Hassalılara arz etmek ve ileriye dönük çalışmalarında onlara bir vizyon kazandırmaktı. Bunun için Hassa’nın tarihi ve coğrafyası uygundu. Bu misyonum, sayın arkadaşlarımızdan biri ve yandaşları tarafından engellendi. Onlara göre H.Hilmi KARABORAN Hassa’nın geri kalmışlığını yazmıştı ALİ COŞKUNER de kim oluyordu. Anılan şahısın Hassa’yı tanıyıp tanımaması önemli değildi. Önemli olan bunları kitap olarak bastırmış olmasıydı. Ben o kadar ısrar ettim : “Bunlar yanlış bilgilerdir. Ben size Hassa’nın coğrafyasını yazayım bu dediklerimi 2+2=4 eder derecesinde göstermezsem o zaman konuşun” dediğim halde sayın arkadaşlarımızdan biri, suratını gerdi, burnunu dikti ve elindeki metni okudu, katibi ise yazdı. Böylece sayın Komisyon başkanının ilk kez metne katkısı(!) olmuştu. Anlaşılan benim coğrafyacılığımı kendi tarihçilikleri gibi zannediyorlardı ve bundan dolayı olsa gerek bana güvenmiyorlardı.
2. Ermeni yalanlarına karşı kendi çapımızda tokat gibi bir cevap vermekti. İleriki yıllarda milletlerarası mahkemelerde açılabilecek muhtemel hak arama davalarında bir delil oluşturmaktı. Ancak sayın arkadaşlarımızdan biri ihanet etmiş (Kitap olarak basılmamış bilgiler kaynak sayılamaz diyerek) bunu engellemiştir. Sayın Hassa Kaymakamı ile bu konuda yaptığım görüşmeden de netice alamadım. Mezun olduğu okula göre değerlendirdiğimizde içimizdeki tek tarihçi olan sayın Mahmut bey olayın farkında idi. Fakat mazereti vardı. Bu zat şahsi kitaplığında bulunan Mehmet ASAF’ın “1909 Adana Ermeni Olayları ve Anılarım “ kitabından bile kaynak olarak yararlanmayı düşün(e)memiştir.
3. Tarihte adalet sağlamak, emeği geçenlere bir minnet duygusu ile yaklaşmak. Hassa’yı önemli bir Milli Mücadele merkezi yapan atalarımıza saygı duymak, geleceğe güvenle bakmak. En önemlisi ise tarihi şahsiyetlere zulmetmemek. N. A. KONURALP’in “Hatay K. Ve K. Tarihi” kitabında Güllükaya Savaşında düşman karargahına gece baskını düzenleyen 26 kahramandan 18’inin Hassalı olduğu yazılıdır. Bunlardan sadece Mehmet KAFADAR’ın adı geçmekte, Hassalı olduğu belirtilmemektedir. Hassalı olmayan 8 kişinin adları tek tek sayılmaktadır. Hassalı kahramanların adlarının araştırılmasına bile “çok fazla şey yazdık gerekçesiyle “ karşı çıkıldı.
4. Dengeyi sağlamak. Hassa’ya gelen çeşitli mücahitlerden bazıları hatıralarını kitap olarak bastırmışlardır. Bu gelen kişiler Hassa’nın merkezinde kalmışlar, Nur dağlarındaki mücahitlerle pek ilgileri olmamıştır. Onları tanımamışlar ya da aradan geçen uzun zaman nedeniyle isimlerini unutmuşlardır. Mesela bunlardan biri Ökkeş ERGÜNEŞ’tir. Bu kişi kaynaklardaki bilgiler araştırılmadan kabul edildiği için bazı yazılara yanlış olarak Haydar GÜNEŞ’in babası olarak geçmektedir. Dağda güç şartlarda çarpışan mücahitlerin adlarını araştırıp, yazmak istedim. Çünkü yazılı kaynaklar misafirlerce kaleme alındığı için bahsettikleri kişiler, onlara iaşe, ibate vs. sağlayan kişiler olup gerçek mücahitler değildir. Gerçek mücahitlerle Güllükaya’da buluşmuşlar ve sonuç ortada: En seçkin mücahitlerden olan, meşhur baskını gerçekleştiren 17 Hassalının adları bile bilinmiyor. Bunu araştırmak Komisyonun görevi biliyordum.. değilmiş. Bunların, basılacak kitaba yazılmasından daha önemli isimler var : Sayın arkadaşlarımızdan birinin ismi, diğer yağcıların ismi ve tabii ki vesikalık olarak çekilmiş gençlik fotoğrafları…
5. Hassamızın güzelliklerini sergilemek ve Dünya coğrafyasındaki yerini teslim etmek. Coğrafyasının güzelliğine uygun isimlerini teslim ederek. Boklukaya diye bilinen yeri asıl ismiyle yazmak istedim. Komisyon sadece buna itiraz etmedi : Oy birliğiyle kabul edildi. Bu sefer buna Hassa Kaymakamı sayın Birhan USLU karşı çıkıp, değiştirdi. Defalarca müracaatım sonuç vermedi(EK : F ve G).
ERDEMLİ LİSESİ EDEBİYAT ÖĞRETMENİ SAYIN AHMET YANAR İLE İŞBİRLİĞİ
Çalışmalarım sırasında görüştüm. Çünkü amcası merhum Ali YANAR, araştırmacı idi. Elinde bilgi ve belge olduğunu öğrendim. Bunları bana getireceğini söyledi. Geçen yıl yarıyıl tatilinde Hassa’ya geldi. Rahatsızlığı nedeniyle uygun bir görüşme yapamadık. “ Belgeleri getirdim, Mahmut (YANAR) sana verecek “ dedi ve Dörtyol’a hastaneye gitti. Sayın Mahmut YANAR da bana verilecek belgeleri sayın Hassa Kaymakamına verdi.
EK KOMİSYON ÇALIŞMASINDA GIYABEN TEHDİT Mİ EDİLİYORDUM ?
Zaman geldi, dışardan destek verirken görüştüğüm sayın Mahmut bey “Hocam, olaylar aleyhine gelişiyor” dedi. “Nasıl?” dedim. “Ali bey çalışmayı bırakmakla hiç iyi etmedi” diyorlar.
Üç yıllık çalışmama, eseri ortaya çıkaran kişi olmama, bazı Komisyon üyelerinin bile sen olmasaydın bu araştırma yapılamazdı demesine rağmen, affımı istemek zorunda bırakılmama rağmen tehdit mi ediliyordum? Hemen 15 Mart 2001 tarihli dilekçemi yazarak Kaymakamlığa verdim (EK : H). Dilekçemin gereğini ve 60 gün içinde cevabını bekledim. Hâlâ da beklemekteyim. Fakat sayın Kaymakamımız Birhan USLU dilekçe verme hakkımı bile çiğneyerek Ek komisyon üyelerine ve bazı kurum amirlerine göstererek şahsımı suçlamışlardır. Oysa, dilekçemde kitabın basımının sayın valimiz Yener RAKICIOĞLU emekli olmadan yetiştirilmesi için, gereken kolaylığı gösterdiğimi ifade etmiştim. İsmimin yazılmamasını istemek de en doğal hakkım idi.
KİTABIN HAZIRLANMASI GECİKTİKÇE GECİKİYORDU
Ek Komisyon, kitabın hazırlanmasını bir hayli geciktirmişti. Güllükaya adının değiştirilmesinden dolayı, dışardan verdiğim desteği de kestim. İsmimi çektim. Asıl Komisyonda beni sıkıştıranların Ek Komisyonda ne yaptıklarını merak ediyordum. Endişeliydim. Çünkü Ek Komisyonda coğrafyacı yoktu. Ne kadar yanlış şeyler yapacaklardı acaba..
TELİF HAKLARIMIN KORUNMASI
Yaklaşık olarak üç yıldır bu konuda çalışıyordum. Benim bu çalışmalarımın karşılığı olan bilgileri gasp ederek, bazı kişilere verilmesi Yasalara göre suçtur. Buna rağmen telif haklarımın korunması, eserin basılması ile ilgili 18.07.2001 tarihli dilekçem (EK : I) dikkate alınmamıştır. Basılan eserden tarafıma nezaketen de olsa verilmemiştir. Bu kişiler de başkasının çalışmalarını kendi çalışmaları gibi göstermekle suç işlemişlerdir. Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürü Sayın Musa TUNÇ’un dediğine göre Ek Komisyon çalışmaları sırasında sayın Mahmut bey, “Bu çalışmalarda Ali hocamın katkısı hepimizden fazla olmuştur“ diyebilmiştir. Buna rağmen Sayın Hassa Kaymakamı haklarımı görmezlikten gelmektedir. Halbuki bir amir memurlarının haklarını korumakla görevlidir. Kaymakamlık haklarımı bana iade edemezse Yasal yollardan hakkımı arayacağımın bilinmesini ve gereğinin yapılarak tarafıma cevap verilmesini arz ederim. 14.01.2002
ALİ COŞKUNER
Jeomorfolog
Hassa Lisesinde Coğrafya Öğretmeni
ADRES : Girne Mahallesi. 89. Sokak. No : 10 / A
Hassa / HATAY
EKLER : A – Hassa İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 16.11.2000 tarihli yazısı.
B – Hassa İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 06.12.2000 tarihli yazısı.
C- 17.12.2000 tarihli araştırma raporu.
D- Çaplı tasarruf vesikası.
E- 21.12.2000 tarihli araştırma raporu.
F- Kaymakamlık Makamına yazdığım 22.06.2001 tarihli dilekçem.
G- Kaymakamlık makamının 27.06.2001 tarihli cevabi yazısı.
H- Kaymakamlık Makamına yazdığım 15.03.2001 tarihli dilekçem.
İ – Kaymakamlık Makamına yazdığım 18.07.2001 tarihli dilekçem.